Dem bu Dem'dir...
Dem bu Dem'dir...
Hayvanlar alemine olan ilgimin başladığı Temmuz 2019’dan bu yana daha çok kuşlarla ilgili kaynaklardan beslenerek çizdiğim eskizlerimi Feridüddin Attâr’ın Mantıku’T-Tayr isimli eserindeki vadilerle nakşettim. Henüz olgunlaşmamış olan eskizlerimi vadilerin içine daldıkça çizdim, karaladım… daha da ötesinde varlığa, birliğe ve hiçliğe doğru bu gidiş yolunda bocaladığımı söyleyebilirim. Yine de edebi olan ile görseli bir araya getirerek sunmayı kendime borç edindim.
İstek vadisi;
İstek vadisine girdin mi her an önünde türlü türlü zahmetler çıkar. Bu yolda kanlara bulanmalısın ki “ben” olup çıkabilesin. Elinde hiçbir şey kalmayıncaya kadar devam edersin. Gönlünde ki “ben” olma isteği alevlendikçe pervaneye dönersin. Dudakların kupkuru olarak kendini denize atarsın. Sevgilinin kapısı açılıncaya kadar bu şekilde devam edersin. Sevgilinin kapısı aralandığında ise ne kendinsin ne de bir başkası. Çünkü o kapıda ne o vardır, ne bu!
Aşk vadisi;
İstek vadisinden sonra aşk vadisi görülür. Bu vadiye düşen ateş kesilir ve yanar. “Aşık”; ateş kesilen, hararetle koşup giden, yanan, yakılan ve alev gibi yücelip baş çeken kişiye derler. Aşık bir an bile işin sonunu düşünmez. Hiçbir şeye aldırış etmez; yüzlerce cihanı yakar, yandırır! Onun yolunda iyi de birdir, kötü de. Zaten aşk gelince ne bu kalır, ne o! İnsan kendisini yakıp yandırmadıkça ne aşıktır ne de diri!
Marifet vadisi;
Aşktan sonra insanın gözüne sonu olmayan bir marifet vadisi belirir. O vadinin hiçbir yolu, öbürüne benzemez. Çünkü ten yolcusu başkadır, can yolcusu başka! Bu vadide birçok yol var ama her bir yol, yolcusuna göre! Herkesin yürüyüşü kemalincedir; hiçbir kuş öbür kuş gibi gidemez. İşte bilgi bu yüzden ayrı ayrıdır. Herkes kendince bir görgüye sahip olur; hakikat aleminde yerini bulur. Yolcu bu yolda aydınlandı mı, dünya külhanı gözüne gül bahçesi görünür. Artık sevgiliyi görme anıdır. Bundan sonra ne görürse hep onun yüzüdür; daima onu seyreder. Tam ve kamil olup birliğe ererler.
İstiğna vadisi;
Marifet vadisinden sonra istiğna vadisi gelir. O vadide ne dava vardır, ne mana! Yedi deniz; burada bir gölcük, yedi cehennem; burada bir kıvılcım kesilir! Burada sekiz cennetinde hükmü yoktur. Bir karıncaya yüz fil kuvveti verilir. Adem’e binlerce yeşiller giyinmiş melek ve daha bir çok şey. Göklerle yıldızlar parça parça yere dökülseler, farz et ki, alemde ağacın birinden bir yaprak eksilmiştir! Bu alemde cüz değil, alem tamamıyla mahvolsa, sanki yer yüzünden bir saman çöpü eksilmiş, yok olmuş!
Tevhit vadisi;
İstiğna vadisinden sonra gelen tevhit vadisi, tecrit ve tefrit konağıdır. Bu yolda herkes bir olup bir gömlekten baş çıkarır. Sayı çok da olsa her sayıda daima o “bir” vardır. bu konakta zahir olan bir, o tek Tanrı değildir ha. Sayıda tekrarlanıp duran birdir! Bunun ne haddi vardır, ne hesabı. Şu halde ezele de bakma, ebede de! Her şey hiçtir, hiçlikten ibarettir. Geriye kalan hakikat yolundan başka nedir ki?
Hayret vadisi;
Tevhit vadisinin ardından gelen vadi, hayrettir. Burada işin gücün dert ve hasret olur. Ah der, dertlenir, yanar, yakılırsın. Gecen de gündüzün de böyle geçer. Ne gece gecedir, ne de gündüzün gündüz. Bu vadiye giren adamın vücudunda her kılın dibinden, kılıçla değil, kendiliğinden kanlar damlar. Bu adam donmuş, buz kesilmiş bir ateştir. Tevhit makamında ona yazılanların hepsini kaybeder. Ona, “Sarhoş musun, ayık mı; var mısın, yok musun? Ortada mısın, değil misin? Yoksa bir kıyıda mısın? Gizli misin, aşikâr mı? Fani misin, baki misin; yoksa ikisi de var mı sende? Yoksa ikisi de değil misin? Bu görünen sen misin, değil misin.” Deseler, o der ki: “ Ben bilmem ki. Ne onu bilirim, ne bunu. Aşıkım ama kime aşık? Ne Müslümanım ne kafir, peki neyim ben öyleyse?
Fakr u Fena vadisi;
Hiç bu vadiden bahsedilir mi, imkân mı var buna? Bu vadi, her şeyi unutuşun, sağırlığın, dilsizliğin, hayranlığın ta kendisidir. Yüzbinlerce ebedi sanılan gölge, bir bakarsın ki, güneşin bir ışığıyla kayboluvermiş! Külli deniz bir başladı mı köpürmeye, nakışlarının durmasına imkân var mı? İki alemde o denizin nakşından ibarettir. Kim bu denizde kaybolursa, kaybolur. Kaybolduktan sonra sana tekrar bir varlık verilirse, Tanrı sanatlarını görecek göz de verilecektir. Artık pişkin bir yolcusundur. Fakat herkes bu denizde ilk adımda kaybolup giderse, onlar adam bile olsalar sen onları cansız say! Ödağacıyla odun bir ateşe atıldı mı, ikisi de yanar kül olur. Surette ikisi de küldür, birbirinin aynı olmuştur. Fakat sıfat bakımından aynı değildir. Murdar birisi, külli denize dalar kaybolursa o yine aşağılık bir halde kendi sıfatıyla kalakalır. Er biri denize dalmışsa ortada tertemiz bir deniz vardır. O hem yoktur, hem de vardır.
Yorumlar
Yorum Gönder